İş Yeri Kazaları ve Politik Önlemleri

  • İş Yeri Kazaları ve Politik Önlemleri

    İş Yeri Kazaları ve Politik Önlemleri

    İşyeri kazaları ile ilgili istatistikleri ülkemizde Sosyal Sigortalar Kurumu, dünyada ise Dünya Çalışma Örgütü (ILO) derliyor. ILO’ya göre, verinin bulunduğu en son yıl olan 2012’de Türkiye, Meksika’dan sonra OECD ülkeleri arasında en çok ölümlü işyeri kazası olan ülke. 2012 yılındaki ölüm oranları İsveç, Norveç gibi ülkelerin 6 katı, OECD ortalamasının ise 2,5 katı kadardır. Ancak 2009, 2010 ve 2011 yıllarında ölümlü kaza oranının 2012’deki seviyesinin 3 katı olduğunu görüyoruz. Doğrusunu söylemek gerekirse işyerlerinin bir sene içinde 3 kat daha güvenli olduğuna inanmak pek kolay değil. Kayıt dışı istihdamın yüzde 34’ler düzeyinde olduğu ülkemizde verilerin çok sağlıklı olmadığını düşünebiliriz. Özellikle de bazı ölümlerin ilgili resmi kurumlardan saklanması hiç de şaşırtıcı olmaz. Yine de eldeki verilerle bile OECD ortalamasından 3-5 kat daha fazla çalışanımızın iş kazalarından dolayı ölümü oldukça üzücü.

     

    İŞ KAZALARINDA “SUÇLU” KİM?

     

    İşyeri kazalarıyla ilgili başka türden bir veriyi de TÜİK’in 2013 yılında yapmış olduğu İş Kazaları ve İşe Bağlı Sağlık Problemleri Araştırması’ndan elde edebiliyoruz. Bu anket çalışmasına göre çalışanların yüzde 2,3’ü bir önceki sene işyeri kazası geçirdiğini, yüzde 2,1’i işe bağlı sağlık sorunu yaşadığını, yüzde 17,1’i ise kaza riski atlattığını belirtiyor. Aslına bakarsanız Türkiye’de çalışan hatta yaşayan herhangi bir kişinin, çalışan güvenliğini çok önemsenmediğini, kazalara karşı alınabilecek birçok önlemin ihmal edildiğini bilmesi için bu istatistiklere ihtiyacı yok.

     

    Bu durumun sosyal, ekonomik ve politik birçok sebebi olabilir. Ancak bu yazıda sadece politik yönüne odaklanmak istiyorum. Konuya ışık tutması açısından geçtiğimiz ay yayınlanan akademik bir makaleyi de kısaca özetleyelim. Columbia Üniversitesi’nden Raymond Fisman ve Güney Kalifornia Üniversitesi’nden Yongxiang Wang adlı araştırmacılar, Çin’deki ölümlü kazaları incelemişler. Oldukça ilginç sonuçlara ulaşmışlar; örneğin politik elitlerle bağlantıları olan idareciler tarafından yönetilen şirketlerdeki işyeri kazası kaynaklı ölüm oranları, emsal diğer firmalara göre 2 ila 3 kat daha fazlaymış. Kazaları daha derinlemesine incelediklerinde politik bağlantıları olan firmaların diğerlerine göre hem çok daha az denetime tabi tutulduklarını hem de bu denetimler sonucunda çok daha az ceza ödemek zorunda kaldıklarını gözlemliyorlar. Ancak Çinli politikacıların bağlantılı oldukları firmaların daha az denetlenmelerini sağlasalar da işyeri kazası olması durumunda sorumluların ceza alması konusunda herhangi bir ayrıcalık yapmadığı da bir gerçek. Başka bir bulgu ise kaza yapan firmaların politik olarak bağlantılı olsa da olmasa da borsadaki hisse değerlerinin düşmesi. Ancak politik bağlantıları olan firmaların işyeri kazasından sonra piyasa değerleri diğerlerine göre daha da fazla azalıyor. Benim bu bulgulardan çıkardığım sonuç Çinli politikacılar, bağlantılı oldukları firmaların güvenlik önlemleri almamalarına göz yumuyorlar ancak bu ihmaller sonucunda kaza olursa firma idarecileri ve sorumluları tüm sonuçlara katlanmak zorunda kalıyorlar. Hatta ihmal veya kasıt sonucu insan hayatını tehlikeye attığı ortaya çıkan üst düzeyli kamu görevlilerine bile çok sert cezalar verebiliyorlar. Örneğin 2007 yılında yeni ilaçlara ruhsat verilmesinden sorumlu İlaç Dairesi başkanı, rüşvet karşılığında güvenlik standartlarını tam sağlamayan ilaçlara ruhsat verdiği ortaya çıkınca idam edilmişti.

     

    Aslına bakılacak olursa ülkemizi hiçbir ölçüye göre Çin’le karşılaştırmak istemem. Gelişmiş ülke standartlarına ulaşmaya çalışan toplumumuz buna layık değil. Özellikle belirtmeliyim ki işyeri güvenliği konusunda Çin kötü (ve hak edilmiş) bir şöhrete sahip. Ancak ülkemizde kömür madeni kazalarında oransal olarak Çin’den 4 kat daha fazla madencimizi kaybettiğimizi de üzülerek not edelim. İkinci olarak ülkemizde Çin’den farklı olarak kaza olması durumunda bile politikacılarla bağlantısı olan firmaların bir şekilde koruyup kollandığına dair kamuoyunda kuvvetli bir kanaat var. Açıkçası son yıllarda yaşadığımız büyük işyeri kazalarının idari ve adli süreçleriyle ilgili gelen haberler bu konuda toplumu umutsuzluğa sevk ediyor. Hele denetleme ve düzenlemeden sorumlu kamu personelinin hiçbir şekilde yaptıkları hataların karşılığını görmediklerini söyleyebiliriz. Rüşvet alarak güvenli olmayan ilaçlara ruhsat veren bir daire başkanını idam etmek belki fazla gelebilir ama en azından haklarında soruşturma açılmalarını beklemek hakkımız olsa gerek.

     

    DENETİMSİZLİK ÖLDÜRÜYOR

     

    İşin başka bir boyutu ise, işyeri güvenliğiyle ilgili düzenlemelerin bazı firmaları desteklemek için göz ardı edilmesinin yanında, siyasi nedenlerle bazı firmalara karşı silah olarak kullanılmasıdır. Maalesef düzenlemeler bazen o kadar saçma ve işin niteliğiyle ilgisiz olabiliyor ki kâğıt üzerindeki şartların tam olarak karşılanması imkânsız hale gelebiliyor. Örneğin geçtiğimiz sene hemen herkese göre Türkiye’deki en güvenli örneklerinden olarak gösterilen bazı altın madenlerinin, sahipleri iktidara ters düştüğü için denetimler sonucunda kapatılmasını hatırlayabiliriz. Bunun bazı trajikomik örneklerini ise son zamanlarda bazı eğitim kurumlarına yapılan baskınlarda görüyoruz. Bıçakların saplarının tahtadan, çöp kovalarının oval şekilde olması gibi sebeplerden dolayı ceza alan kurumların gerçekten çalışan güvenliği düzenlemelerinin uymadıklarından ceza aldığını düşünen olmasa gerek.

     

    Son senelerde yaşadığımız birçok büyük kaza sonrası yapılan incelemelerde faciaların adeta göstere göstere geldiği fark edildi. Birçok durumda sonradan gerçekleşen kazaları engelleyebilecek olan önlemlerin birçok kişi tarafından ilgili yerlere bildirildiği ancak bazen ihmal bazen de ekonomik sebeplerden bu tedbirlerin alınmadığı ortaya çıktı. Doğal olarak alınmayan bu önlemlerin kamu denetimlerinde ortaya çıkması ve işletmelerin bu tedbirleri almaya zorlanması beklenirdi. Ancak ülkemizde de Çin’dekine benzer bir süreç işlediğini ve politikacılara yakın firmaların etkin bir şekilde denetlenmediğini tahmin edebiliriz.

     

    Kaynak : İstanbul Enstitüsü

    Mehmet ALIŞIK

    Leave a comment

    Required fields are marked *